Kullanıcının, 360 derece video ile çekilmiş görüntüleri, çeşitli sabit ve giyilebilir donanımlar aracılığıyla algılınabilmesinin ve gezilebilinmesinin sağlanmasıdır. Bu teknolojide genellikle kafa kontrollü bir monitör aracılığıyla görüntü, kullanıcının kafa hareketlerine eş zamanlı duyarlılık gösterir ve kullanıcının istediği yöne bakması sağlanır.
Kimi zaman immersive multimedya olarak ta adlandırılan sanal gerçeklik, fiziksel anlamda bizim, gerçek dünyada var olan ya da olmayan, bilgisayar tarafından inşa edilmiş ortamların içine girebilmemize olanak tanıyan bir teknolojidir. Sanal gerçeklik ortamında kullanıcı, kendini yaratılan dünyanın adeta içindeymiş veya parçasıymış gibi hisseder. Aynı zamanda bu ortam ile birçok farklı anlamda etkileşime girebilmektedir. Kullanıcının kendini bu sanal yaratımın bir parçası gibi algılaması ve onunla etkileşim içinde olabilmesi durumuna "telepresence" denmektedir.
Kullanıcıya kendini bu gerçek olmayan ortamın içinde olma hissini sağlayan iki ana bileşen; ortamın sağladığı bilgi derinliği ve bilgi genişliğidir. Bilgi derinliğinden kastedilen şey içinde bulunduğu alanda kullanıcının aldığı ve etkileşime geçtiği bilginin kalitesi ve miktarıdır. Kullanıcı açısından bu durum görselin çözünürlüğü, ortam grafiklerinin karmaşıklığı, ses kalitesi vs olarak özetlenebilir. Bilginin derinliğini belirleyen şey ise simultane biçimde sunulan duyumsal verinin sayısıdır. Sanal ortam tecrübesi ne kadar çok duyunuza hitap ederse size o denli geniş bir bilgi aktarımında bulunabilir.
Kullanıcıyı içine alan bu sistemin etkili olmasını sağlayan bir diğer faktör de kullanıcının bu ortamı özgürce keşfedebilmesi ve sorunsuz bir şekilde farklı perspektiflerden görebilmesidir. Şayet bir odanın içinde kişiye bir nesne gösteriliyorsa kişi bunu her açıdan inceleyebilmeli ve baktığı yere göre görselin farklı bölümlerini algılayabilmektedir. Teknik anlamda konuşmak gerekirse ikna edici bir tecrübe yaşatabilmek için görselin saniyede en az 20 - 30 kare oynatabilmesi gerekir.